
Abdülkerim AYANOĞLU
ile
TARİHİN DERİNLİKLERİNDE
OSMANLI'DA İLERİCİLİK HAREKETLERİ : ELEKTRİK ÜRETİMİ
Hepimizin malumatı vardır ki, insanlar yemek yemeden, su içmeden yaşayamazlar. Allah'ın takdiri ile toprak kaynaklı aldıkları enerjilerini tüketir ve çeşitli meşguliyetlerini sürdürürler.
Günümüzde nasıl ekmek ve su bir ihtiyaç ise, bu ihtiyaçların sağlanmasındaki kaynakta yani yaşam kalitemizi arttırmak için gerekli olan kaynakta son derece önemlidir. Bu kaynaklar arasında en mühim mevkii elektrik enerjisine aittir.Elektrik olmaz ise iletişim olmaz, elektrik olmaz ise üretim olmaz, elektrik olmaz ise yaşam kalitemiz düşer. Bu cümle ve görüşleri daha da arttırabiliriz.Siyasi açıdan ele aldığımızda, toplum refah düzeyini olumlu yönde etkileyen elektrik enerjisinin ülke menfaatine de fazlasıyla yarar sağladığını söylemek mümkündür. Bir misal vermek gerekirse elektrikli savunma sanayi bunlardan biridir.
Peki, tarihi şanlı seferleriyle, başarılarıyla, adaletiyle, imanla dolu Osmanlı Devleti'nde elektrik nasıl kuruldu nerede kullanıldı? Hiç merak ettiniz mi?
Hadi gelin günümüzden sıyrılıp biraz tarihin derinliklerine dalalım…
Osmanlı Devleti, tahta çıkmış bütün padişahlarıyla dünyaya hüküm sürmüş, söz sahibi olmuş bir cihan devletidir. Bu bakımdan Osmanlı Devleti'ni tanımlarken sadece savaşları ve seferleriyle ele almak bizi eksik bilgi sahibi yapar. Dolayısıyla şunu anlamamız lazım gelir ki Osmanlı sadece savaşarak değil, sosyal refahı olumlu yönde etkileyecek birçok icraatide gerçekleştirmiş bir devlettir. Bunun ispatını kitaplardan araştırmaya gerek duymadan Sultanahmet, Beyazıt, Fatih ve İstanbul gibi dünyanın birçok yerinde Osmanlı izine rastladığınızda görürsünüz. Sarayların ne denli etkileyici sanat eseri olduğunu, müzik ile terapinin sağlık içinde kullanılmasının Osmanlı menşeli olduğunu[1], ilk çocuk hastalıklarına münhasır hastanenin Osmanlı Devleti'nin açtığını[2] görüyor biliyoruz.Hele ki İstanbul'da ikamet ediyorsanız çok şanslısınız. Çünkü bir günlük gezintiden sonra Osmanlı'nın sosyal yaşantısını gözünüzle görebilirsiniz.
Tüm bunların yanı sıra Osmanlı teknolojik reformlarıyla da günümüzde hala kullandığımız birçok önemli ihtiyaçları bizlere kazandırmıştır.Bunlardan en önemlisi tabi ki de elektrik üretimi ve elektrik enerjisinin kullanılmasıdır. Şu an kullandığımız elektriğin sağlanması ve ülke içinde üretiminin Osmanlı Devleti'nin bir başarısı olduğunu söylersem belki biraz şaşırabilirsiniz.
Bazılarınız Osmanlı’dan sonra da zaten elektrik enerjisini temin eder kullanırdık diye kendilerince soru sorabilir. Bu sorunuzun cevabı belki evet olabilirdi ancak dikkatinizi çekmek isterim ki elektrik enerjisi Osmanlı Devleti'nin ekonomik açıdan sıkıntılı olduğu süreçte ülkemize kazandırılmıştır.Bu Osmanlı’nın sosyal refah devleti politikasına ne kadar bağlı olduğunun bir göstergesidir.
Bunun yanı sıra;
Osmanlıların teknolojik ve ticari değiş tokuş için çok verimli vasıtalar olan çeşitli uluslararası sergiler ve fuarlara katılmış ve aynı şekilde kendi topraklarında da bir teknoloji fuarı düzenlemiştir.
1851 yılının Mayıs ve Ekim ayları arasında düzenlenen ve Londra Hyde Park’ta açılan dünyanın ilk uluslararası ticaret, icat ve sanat eserleri fuarına Osmanlı Devleti'de katılmıştır.
14.000 sergicinin katıldığı ve 6 milyon insanın ziyaret ettiği bu sergiye Osmanlı Devleti de 700 çeşit farklı malzeme ile katılmıştır.
1855 yılında Paris’te ve 1862 yılında Londra’daki uluslararası sergilere katılan Osmanlı Devleti 28 Şubat 1863 tarihinde Sultanahmet’te 3500 m2’lik bir alanda Sergi-i Umumi adı altında bir teknoloji sergisi düzenlemiştir.
10.000 çeşit farklı ürünün yer aldığı bu sergide Avrupa’dan getirilen farklı teknolojik ürün ve icatlar da yer bulmuştur.
Bu cümleleri okuyup biraz araştırdıktan sonra Osmanlı'nın ne kadar pozitif reformu benimseyen bir ülke olduğunu anlayabiliriz.
Biz elektrik üretiminden devam edelim...
OSMANLI’DA ELEKTRİĞİN KULLANILMASI
Avrupa'da 1. dünya savaşı öncesinde sanayileşme ve reform hareketleri hızla devam ederken, özellikle makine kullanımının artması yeni enerji kaynaklarının aranması talebini arttırmıştır. Bu bağlamda 19. yüzyılda kolay kullanılabilir olan elektrik sanayileşme sürecinde halk tarafından benimsenmiştir. ( 1878 )
Özellikle Londra'daki sanayi devrimleri elektrik kullanımının kaçınılmaz olduğunu anlamış ve 1882 yılında ilk elektrik santrali Londra'da kurulmuştur. Bu süreçten sonra elektriğin günlük hayatta kullanımı artmış sokaklar gaz lambası yerine aslen İngiliz olan Thomas Edison icadı ampuller ile aydınlatılmıştır.
Osmanlı'da reform çalışmaları özellikle II. Abdülhamid zamanında hız kazanmıştır.
Sultan II. Abdülhamid tahta geçtikten sonra ( 1876 ) elektrik enerjisini sokaklar ve üretim haneler dışında evlerin içerisinde de kullanımını düşünmüş fakat bazı tehlikelerin doğabileceği sebebi ile bu fikrini askıya almıştır.[3]
II. Abdülhamid zamanında elektrik kullanımı çalışmalarına başlanması 1878 yılında olmuştur.
Birçok elektrik şirketi Osmanlı Devletine gelmiş fakat nedeni belli olmayan sebeplerden ötürü çalışmalarını sürdürememişlerdir.
İlk ciddi çalışma Fransız Mösyö Şarl Tokas'ın devlet yetkilileriyle yaptığı görüşmeler neticesinde
II. Abdülhamid Han'ın anlaşma kararlarını onaylamasıyla başlamıştır.
II. Abdülhamid gaz enerjisi üreten ve satan şirketlerin baskılarına rağmen ileri görüşlü kimliği ile 50 yıllık bir sözleşme ve 5 senelik tecrübe aşamalarının gerçekleşmesini kabul etmiştir
Buna göre
- Mösyö Şarl Tokas'a 5 yıllık bir tecrübe hakkı tanınmıştır.
- Çalışmaların başarısız olması, devletin icraatları beğenmemesi halinde herhangi bir tazminatın ödenmemesi,
- Padişah tarafından iradenin çıkması durumunda 6 ay içerisinde faaliyete başlanması,
- Avrupa’dan gelecek malzemelerin bir defaya mahsus gümrük resminden muaf tutulması,
- İstanbul’dan başka Üsküdar, Selanik, Edirne, Sinop, Konya, Tarsus, İzmir, Bursa şehirlerinde de masrafı Fransız şirkete ait olmak üzere 4 sene müddetle yapacakları denemelerde Devlet tarafından himaye edilmeleri kabul edilmiştir. ( kısmı vatandaşlık hakkı verilmesi )
Sultan II. Abdülhamid Han'ın onaması ile çalışmaların başlanması beklenmiş ancak Fransız şirketin teşebbüsleri yine bilinmeyen nedenlerden ötürü olumsuz sonuçlanmıştır.Bu durumla ilgili düşüncelerimi yazının sonunda açıklayacağım…
Osmanlı Devleti’nde II. Abdülhamid Han zamanında elektrik üretimi 15 Eylül 1902 yılında Mersin’in Tarsus ilçesinde gerçekleştirilmiştir. Tarsus’a 1800 metre uzaklıkta ‘Bent başı’ mevkiinde bulunan Berdan Nehri üzerinde su değirmeniyle çalışan bir santral oluşturulmuştur. Tarsus’ta ufak bir elektrik santrali kurma fikri Dörfer isimli Avusturyalı bir kişiye aittir. Dörfer bu çalışmasıyla alakalı desteğini yine Osmanlı Devletinden almıştır.
Osmanlı’da ilk defa elektrikle aydınlanan konutlar Müftüzade Sadık Paşa ve Ramazanoğullarından Sorgu Hâkimi Yakup Efendi’nin evleri olmuştur(1905)
1906 yılında İstanbul’da Yıldız Sarayı, Beyoğlu ve civarının elektrikle aydınlatılması için Siemens Şirketinin (Alman Menşeli), 1909 yılında Boğaziçi’nin Asya sahillerini aydınlatmak için Paris Elektrik Şirketinin (Fransız Menşeli ) ve 1910 yılında aydınlatma, telefon ve kanalizasyon sistemleri için British Westinghouse Electric and Manifacturing şirketlerinin ( İngiliz Şirketi ) imtiyaz talepleri olmuştur. Ancak bu imtiyaz talepleri kabul görmemiştir.[4]
Elektrik enerjisi sektöründe yapılan ilk çalışma, 10 Haziran 1910 tarihinde çıkarılan “Menafi Umumiye Müteallik İmtiyaz” yani “kamu yararına ilişkin ayrıcalıkları düzenleyen yasa” enerji alanındaki imtiyazların yabancı sermayeye kolaylıklar verilebilmesini sağlamıştır. [5]
1910 yılında İstanbul’un elektrik imtiyazı hususunda bir ihale düzenlenmiş ve 8 şirket arasında Ganz şirketine elektrik imtiyazı verilmiştir. Sultan V. Mehmet Reşad başkanlığında 1 Ekim 1910 tarihinde toplanan hükümet onayıyla Macar Ganz Anonim Şirketi’ne 50 yıllık çalışma yetkisi sunulmuştur. Anlaşmayı firma adına Fokyo Vernan ve Jiro Loşor imzalamıştır.[6]
Bu süreç içerisinde Fokyo Vernan, Schneider ve Ünyan Ottoman şirketlerine ikramiyeler verilmiştir.
27 Eylül 1910 tarihinde İstanbul’da elektrik imtiyaz hakkı ihalesini kazanan Ganz şirketi 12 yıl sonra Generale de Credit Hongrois ve Banque de Bruxelles bankalarının ortaklığında Osmanlı Anonim elektrik Şirketi’ni kurmuştur. Bu şirket öncelikle Kabataş’a 500 beygir gücünde 2 lokomobil kurmuştur. Bu lokomobillerin çevrilmesi ise 500 voltluk dinamolardan elde edilen enerji ile Galata-Ortaköy tramvay hattı işletilebilmiştir. Şirket ayrıca Galata- Ortaköy hattında çalışacak tramvaylar için Kabataş’ta doğru akım dinamolarını kurmuştur.
Osmanlı’da ilk elektrik santrali Silahtarağa’da inşa edilmiştir. Silahtarağa Elektrik Santrali, türbin jeneratör grupları, buhar kazanları ve diğer bölümlerden müteşekkil bulunmaktaydı. Silahtarağa Elektrik Santrali’nin faaliyete geçmesinden bir yıl sonra şirket ortaklığının hisse senetleri tamamen “Societe Financiere de Transport et d’Enterprises Industrielles a Bruxelles” yani SOFINA konsorsiyumuna devredilmiştir.[7] 14 Şubat 1914 tarihinde ise hususi tesisata verilmiştir.
Kent şebekesine ilk elektrik, Beyazıt, Tozkoparan ve İstinye’de bulunan üç indirici merkezinden ve transformatör postalarından oluşan dağıtım şebekesi ile verilmiştir. İstanbul, Boğaziçi ve Beyoğlu bir süre bu üç indirici merkezinden elektrik almıştır. İstanbul’a ilk kez 1914 yılında elektrik verilmesine rağmen İstanbul’un caddelerinin elektrikle aydınlatılması 1923 yılını bulmuştur.
Son olarak Sultan II. Abdülhamid Han Hazretleri, elektrik enerjisine çok önem vermiş, özellikle İstanbul’un sur içi olarak tabir edilen semtlerinin elektriğe kavuşmasını arzulamıştır.
Bir diğer konu da, Sultan’ın bu konuda yaptığı çalışmalardır. Buna bir örnek verecek olursak şeffaf hukuk devleti olan Osmanlı’da abonelik sistemi çok gelişmişti. Zira enerji talep belgeleri üzerinde alınan enerji ile ilgili bazı formüllerin tanımlamaları dahi yer almış bunun yanı sıra Abdülhamid Tuğralı pulların yer aldığı abonelik defterleri tasarlanmıştır. Bu defterlerde hem Fransızca hem de Osmanlıca kanunname yer almakta, en arkada ise abonelik bilgileri düzenlenmekteydi.
Bununla birlikte şunu da söylemeliyim ki Osmanlı asla bilime kapalı kalmamıştır. Zira düzenlenen evraklar incelendiğinde elektrik ile ilgili bilimsel terimler değiştirilmemiş aksine bu terimler benimsenip, terimlerin anlamı halka izah edilmiştir. Bu durumla ilgili inkılap tertip etmek düşünülmemiştir!
Misal verecek olursak “ Kofra “ terimi Osmanlı zamanında da Kofra olarak kullanılmıştır. Bunu Bedaş arşivlerinde görebilirsiniz.
II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Devleti’ne başvuran Elektrik üretimi ile ilgili imtiyaz şirketlerinin bilinmeyen nedenlerden ötürü anlaşma yapmamalarına dair birkaç söz ve tespit…
Makalemin başlarında belirtiğim gibi Abdülhamid Han döneminde birçok elektrik şirketi Osmanlı’ya başvurmuş ancak kendilerinin başvurmasına rağmen anlaşma yapmamış veyahut yapamamışlardır. Bu teşebbüslerin en ciddisi Mösyö Şarl Tokas tarafından gerçekleşmişti. Ancak o da bilinmeyen bir nedenle çok istemesine rağmen anlaşmayı sürdürmeyip ülkeden ayrıldı.
Bazı araştırmacılar Mösyönün teşebbüsünün Osmanlı Rus savaşı sebebi ile gerçekleşmediği belirtilmekte ise de bu görüş ile ilgili bir kaynak gösterememişlerdir.
Ben zannımca İngiliz devleti tarafından bu çalışmanın bilerek engellendiğini düşünüyorum.
Dikkat edilirse; Mösyö Şarl Tokas kendi iradesi ile İstanbul'da elektrik gelmesi için devlete başvurmuştur ve çok isteklidir ki birçok defa dönemin bayındırlık yetkilileriyle görüşmeler yapmıştır. Bununla birlikte II. Abdülhamid elektriğin gelmesi için çok isteklidir ki tecrübelerin olumlu sonuçlanmasından sonra 6 ay içinde çalışmalara başlanmasını emretmiştir. Çünkü sosyal refah artacak, sanayileşme hız kazanacaktır.
Velhasıl yapılan anlaşmanın Mösyö Şarl Tokas ve Osmanlı Devleti yönünden hiç bir sakıncasını yoktur. Her iki tarafta bu iş için isteklidir. Her iki taraf içinde zarar yok denecek kadar az, kar ve fayda maksimumdur.
Düşünsenize Mösyö başarısız olsa bile tazminat ödemeyecek, her türlü gideri devlet karşılayacak.
Osmanlı elektriğe kavuşunca ekonomik anlamda düzelme olup sanayileşme hız kazanacak.
Bu anlaşmada her iki taraf için rahatsızlık teşkil edecek madde yoktur. Burada rahatsızlığı anlaşmanın tarafları değil düşman kuvvetlerinin tabii oldukları ülkeler yaşamıştır.
Bunlar arasında en ilginci İngiltere’dir ki ben anlaşmaların İngilizler tarafından engellendiği kanısındayım.
Birkaç tespitimi arz edeyim;
1900 yıllarda elektrik malzemesi üreten şirketlerin sayısı çok azdı. Bu şirketler genellikle ya Alman Amerikan ya da İngiliz menşeli idi. Günümüzde hala bu şirketler varlıklarını devam ettirmektedir.[8]
Bu şirketler arasında lambanın icadını gerçekleştiren Edison’un kurmuş olduğu General Electric önemli bir yere sahipti. Çünkü malzemelerden en mühim olanı yani ampulü bu şirket üretiyor ve Avrupa’ya satıyordu. Şirket Amerikan menşelidir ancak kök olarak İngilizlere dayanır. Zira ortakları da İngiliz’dir.
Bu anlaşma olsaydı İngiliz şirketleri başta olmak üzere Alman ve Fransız şirketlerinin gelirlerinde yüksek miktarda artış olacaktı. Çünkü Osmanlı Devletinin toprakları genişti. Sadece İstanbul’da değil Osmanlı, Beyrut’a bile santral yapmak için çalışma yapmıştı. Dolayısıyla böyle büyük bir çalışmada kullanılacak olan malzemeleri ve rakamları siz düşünün! . Zira o zamanın şartlarında nakliye rakamları da çok yüksek ve ulaşım her daim risk teşkil ediyordu. Abdülhamid Han tüm bu durumları değerlendirip yine de bu işin yapılması için onay verdi.
Çünkü elektrik ile yer altı ve üstü kaynaklardan elde edilecek hammaddenin mevcut olduğu ürünler yurt dışına satılacak ve belki de borçlar az çok kapanabilecekti. Bu önemli bir risk ama göze alınmayacak kadar değil…
Bu durumu şirketlerde kabul edip kar oranlarını düşürüp bu işe girmek istediler. Zira birçok şirketin imtiyaz için başvurması bundan sebeptir ki arz fazlası ile talep rakamları düşer.
Yani sonuçta herkes kazanacaktı...
Ancak durum böyle olmayıp gizli siyasi planlar devreye girdi…
Buna bir misal verecek olursak Abdülhamid Han devrinde Makedon ayaklanmasının en büyük destekçisi İngiltere olmuştur. İngilizler bu ayaklanmanın başarısından sonra Osmanlı Devleti’ni gizliden sömürmeyi düşünmüşlerdir. Bu konulara fazla girmeyeceğim ancak şunu belirtmeliyim ki ben Osmanlı’nın her anlamda kalkınmasıyla ilgili rahatsızlık duyacak tek ülkenin bu ve benzer sebeplerden ötürü İngiltere olduğunu düşünüyorum.
Peki Mösyö nasıl olur da bu kadar ısrar etmesine rağmen ülkeden ayrılır?
Bu soruya da yukarda belirtiğim sebebi de bağlayıp şöyle cevaplayabiliriz.
Avrupalı iş adamlarına finans kaynağı sağlayan bankaların sahipleri Yahudilerdir.
Bunların arasından en bilineni Rothschild ailesidir. Bu ailenin bankaları Avrupa’nın çeşitli yerlerinde bulunmaktadır. Çoğu araştırmacı bu ailenin dünya ekonomik düzenine yön verdiğini belirtir.
Osmanlı’nın gelişmesinden rahatsızlık duyacak olanlar, Mösyö Şarl Tokas’ın şirketine finansal kaynak olmaktan vazgeçmiş olabilir. Hatta malzeme üreten şirketlere bile baskı kurmuş olabilirler. Vazgeçen diğer şirketler bu baskılara boyun eğmiştir. Mösyö ise arzusunu gerçekleştirmek için bayındırlık yetkililerine birçok defa bu isteğini belirtmiş ve ısrarcı olmuştur. Yani burada şahsi olarak büyük bir arzu içerisinde olduğunu görüyoruz.
Ayrıca maddeler arasında Mösyö ’nün cebinden herhangi bir para da çıkmamaktadır. Dolayısıyla bu işten en fazla kazançlı çıkacak Mösyö Şarl’dır.
Tüm bunlara rağmen Mösyö Şarl’ın nedensiz vazgeçmesinin sebebini Mösyönün ölümle tehdit edilip bu işten vazgeçirilmesine bağlayabiliriz…
Kanaatimce böyle de olmuştur.
Mösyö bu durumu kimseye söylememiş ve ülkeden ayrılmıştır. Eğer tehdit hayati tehlike taşımasaydı II. Abdülhamid gibi işini takip eden bir padişah bunun nedenini kendisine sorardı veyahut Abdülhamid’in yıldız teşkilatı bu durumu hemen jurnaller ile padişaha bildirirlerdi. Buda saray kaynaklarında yazılırdı. Burada şu izahata dikkatinizi çekerim. Yıldız istihbaratı hiçbir zaman İngilizlerin Makedon ayaklanmasını desteklediğini öğrenememiştir…
Mösyö karşısındakilerin güçlü olduğunu ve hayati tehlikesinin farkına vardığı için bu durumu kimseye söylememiştir. Düşüncem, teşebbüsün olumsuz neticelenmesi ile ilgili her hangi bir kaynak ta bulunmamasının bununla ilgili olduğu yönündedir…
31.12.2014
Selam ve Dua ile
Abdülkerim AYANOĞLU
DİPNOTLAR
[1] Edirne Bimarhane’si - Bimarhane akıl hastaları için müzikle tedavi ve terapi seansları düzenlerdi. Edirne'de Osmanlı zamanından yapılmış ve günümüzde müzeye çevrilmiş Bimarhane bulunmaktadır.
[2] Hamidiye Etfal Hastahanesi ( Şişli Etfal Hastanesi ) II. Abdülhamid Han hazretleri, yaptırmış olduğu bu hastanede bizzat saray doktorlarını görevli olarak tayin etmiştir.
[3] Evlerin içindeki kabloların dışarda olması, evlerin çoğunun ahşap olması yangın tehlikesi yaratması, kararda etkili olabilir.
[4] II. Abdülhamid elektrik üretimi ve imtiyazı için kaynaklarının ve paranın yurt dışına çıkmasına karşı çıkmış yetkinin Osmanlı Devleti himayesinde olmasını istemiştir.
Ayrıca İslam Ekonomisi ile idare edilen devletin önceliği Müslüman ve yerli şirketlerle çalışmaktı. II. Abdülhamid’in arzusu elektrik işlerinin belediyelerce üstlenilmesi ve dağıtılmasıdır. Zira Tarsus’ta ilk elektrik enerjisi üretimi ve kontrolü o zamanki belediye tarafından yapılmış ve sonuç olarak birçok eve elektrik girmiştir. Padişahın bu kararında ayrıca bazı siyasi planlamalarda etkinlik kazanmıştır. Bu duruma bir misal verecek olursak İngilizlerin Makedon ayaklanmasını desteklemesi birlikte yapılacak anlaşmaları etkiler.
[5] Bu kararın İttihat ve Terakki baskısı altında kalan Sultan Reşad zamanında çıkması, İttihat ve Terakki’nin karşıt güçler tarafından güdümlü olduğunu bizlere bir kez daha göstermektedir. Zira aksi olsaydı kanunnamede yerli yatırımcıya teşvik öngörülürdü. Özellikle yerli ve küçük çaptaki elektrik santrallerinin durumu Osmanlı zamanında mevcudiyetini sürdürmüştür. Mersin ve civarında yapılan küçük santraller Osmanlı vatandaşlarının kaynaklarıyla gerçekleşmiştir.
[6] Bu şirketin kurucusu Abraham Ganz’dır. Kendisi daha sonra İngilizlerle anlaşıp motor üretim işine de girmiştir. Şirket ilerleyen zamanlarda ABD tarafından ödüle layık görülmüş Bizzat J.F. Kenedy ödülü taktim etmiştir. Şirketin yönetiminde Macarların yanı sıra Yahudilerde bulunuyordu. O tarihlerde Avrupa’daki Yahudilerin bir çoğu pazarlama işi ile uğraşmaktaydı. Jiro Loşor bu şirkette yer alan Yahudi bir pazarlamacı olabilir. Zira bu kişinin ismi de bu tezi kuvvetlendirmekte.
[7] Menafi Umumiye Müteallik İmtiyaz kanununu gereğince halkın sosyal refahına etki edebilecek bu ve benzer işletmeler kolayca yabancılara devredilebiliyordu. Bu kararname ittihat terakkinin başarısızlığı demekti. Bu durumu günümüzdeki özelleştirme ile aynı kefeye koymamak lazım gelir. Çünkü özelleştirmelerde devlet özelleştirdiği işletmenin kritik haklarını devretmez. Bunun yanı sıra yabancı kaynaklı şirketler, özelleştirme ihalesine katılamazlar. Zira dikkatinizi celp ederim ki günümüzde elektrik dağıtım işlemleri Türk şirketlerine verilmiştir. Ancak Osmanlı’da yapılan bu işletme devrinde hakların tamamı Fransızlara verilmiştir.
[8] General Electric, Schneider, Siemens en eski bilinen elektrik malzeme üretim şirketleridir.
.







